25 Ağustos 2014 Pazartesi

7- Amerika Vatandaşı Olma Yolunda..

Uzun bir aradan sonra kalan yazımı tamamlıyorum. Bebekle hayat zormuş gerçekten 0-6 ay arası annelerin daha bol vakti oluyormuş kıymetini bilin :)
Amerika'da doğan herkes vatandaşlık alabiliyor. Bunu zaten hepimiz biliyoruz. Son zamanlarda bunun düzenleneceği yönde birşeyler duydum ama umuyorum değişmez. 
Oğlumuzu Amerika vatandaşı yapma yolunda izlediğimiz adımlar ise şöyle;
1- Doğum gerçekleştikten sonra doğum yaptığınız hastane tarafından size bir doğum sertifikası veriliyor. Bu kısım önemli. Sakın Türkiye'deki gibi işler yürüyor zannetmeyin. Sertifikanın peşinde koşmanıza gerek yok. Bu konuda yetkili hastane çalışanları sizin peşinizde koşuyorlar :)
2- Size verilen doğum sertifikası ile birlikte bulunduğunuz bölgede size en yakın CİTY HALL denilen bizdeki Belediye kurumuna gidiyorsunuz.
Biz bize en yakın olan Malibu City Hall da işlemleri gerçekleştirdik.

3- Burada pasaport çıkartmak için sizi ilgili bölüme yönlendiriyorlar. Oldukça sakin ve güleryüzlü insanlar çalışıyordu. Bu kısımda en önemli asıl nokta ise oğlumuza bir fotoğraf çektirmemiz gerektiği. Bir fotoğraf çekimi bu kadar kolay olamazdı eğer evde milyon kere kendimiz çekmeye çalışmasaydık. Onunda çözümü CVS denilen heryerden göreceğiniz İlaç,kozmetik ağırlıklı ürünler satan marketler. Bu marketlerin fotoğraf hizmetleri de mevcut. Aynı zamanda hemen teslim alabiliyorsunuz. 
Fotoğrafı çeken bayan oğlumu havaya kaldırmamı istedi ve hemencecik çekti bitti. Pasaport için formatı bildiklerinden problem olmadı. Keşke evde o kadar kendimiz çekmeye çalışmasaymışız :)
Malibu City Hall'da bir bayan çalışan kendisini takip etmemizi istedi. Bizi kimsenin olmadığı bir odaya aldı tabiki oğlumuzla birlikte. Burada yuvarlak bir masanın etrafına oturduk. Öncelikle bir yemin töreni yaptık. Verdiğimiz bilgilerin (Adımız, soyadımız Kaan'ın oğlumuz olduğu, oğlumuzun doğum tarihi vs gibi ) doğruluğu için ellerimizi havaya kaldırıp yemin ettik. Bu gerekli bir işlemmiş. Daha önce bir yerde okumadığım için şaşırmıştım. Daha sonra doldurduğu formdaki yerleri imzaladık. Bu sırada pasaportlarımızı istedi. Bilgileri tekrar kontrol etti. Doğum sertifikasını aldı. İşlem bedeli olarak $150 para ödedik.
Bu arada bize işte siz Türkiye'de yaşıyorsunuz neden burada doğum yaptınız vs gibi sorular asla sorulmadı. Gayet güleryüzlü bir şekilde işlemler şipşak halloldu. Tabiki pasaportu hemen vermediler. 2 hafta içinde bulunduğumuz adrese oğlumuzun Amerikan pasaportunu, doğum sertifikasını ve Social Number belgesini göndereceklerini söylediler.
Nitekim öylede oldu tam 2. Hafta doldu ve evraklar adresimize geldi. 
4- Amerikan pasaportunu da aldığımıza göre belirlenen hedefe ulaşmıştık.
Şimdi yapılması gereken tek resmi işlem Türkiye'ye dönerken oğlumuz için turist vizesi almak kalmıştı. Onu da internet üzerinden alabiliyorsunuz. Zannediyorum $10-$20 arası bir fiyattı. Türk kimliği ve pasaport işlemlerini Türkiye'de halledeceğimiz için ülkemize girişte bu gerekli bir işlemdi.

6- Göbek Bağı Dediğin!!!

Göbek bağı meselesi tam bir muamma bence. Benim göbek bağım mesela hala annemde. Etraftan duyuyorum kimininki okul bahçelerine, kimininki camiye, kimininki de bilmem nereye gömülmüş. Biz bu konuda tamamen görevimizi yapalım da mantığıyla davrandık aslında. Tabi ki Mürvet Hanım öncülüğünde UCLA üniversitesinin yolunu tuttuk. 

UCLA üniverstesi verdiği eğitim kalitesi ve öğrenci seçiciliğiyle bilinen bir üniversite. Biz de madem öyle mühendislik fakültesinin yakınlarındaki bahçeye göbek bağını gömdük.
Aman yakalanacağız korkusu bir yandan bizi strese sokarken diğer yandan yakalansak durumu nasıl açıklayacağız endişesi vardı.

Mürvet Hanım mini bahçe seti ile bizi şaşırtmaya devam ediyordu. Toprağı kazmak için ufak bir tırmık, mini bir kürek ve eldivenleri ile kendisini hayranlıkla izliyorduk. Mürvet Hanım her koşulda her ortama mutlaka hazırlıklı geliyordu ve bu bizim çok hoşumuza gidiyordu. 5 dakika içinde bizim oğlanın göbek bağı UCLA mühendislik binasının bahçesine gömülmüştü. Oğlumuzun muhakkak mühendis olmasını dilediğimizden değil, göbek bağını gömmek için en uygun ortam orada olduğundan tercih sebebi oldu. UCLA gibi bir üniversitede hangi bölümde okursa okusun kendisi için eminim çok iyi olurdu. 





Türklüğümüzü gösterdik, elin Amerikasında bile göbek bağımızı gömdük. Oğlumuz hem Amerika vatandaşı yaptık hem de göbeğini bağladık :)


5- Evimizi ve Eşyaları Nasıl Bulduk ?

Amerika'ya gelmeden önce en büyük problemlerimizden birisi ev bulmaktı. Amerika'ya geldikten iki buçuk hafta sonra ev bulabildik. Bu konuda Mürvet Hanım'ın bize epey faydası olmuştu.

Hastane işini hallettikten sonra öncelikle bulunduğumuz bölge dahilinde yani Thousand Oaks civarında eşyalı ev aramaya başladık. Fakat eşyalı ev bulmak sandığımızdan daha zordu. Apartment tipi evlere bakıyorduk. Eşyalı evler oldukça azdı. Ayrıca ücretleri de neredeyse ayda 2.500 USD ile 3.000 USD arasıydı.
Birde eşyasız aparment bakalım dedik. Eşyasız bir ev bulursak eğer Cort isimli bir firmadan aylık olarak eşya kiralayabileceğimizi öğrendik. Ücretleri minimumda tutarsanız yaklaşık 3,5 ay kullanabileceğiniz eşyaları aylık 400 - 500 USD arası bir ücrete temin edebiliyordunuz.

Bu fikrimiz aklımızda ev aramalarına başladık. Eşyasız, sadece beyaz eşyaları olan 2 odalı bir ev bulduk. Güzel bir site içinde bulunuyordu. Aylık kirası 1.600 USD idi. The Knolls isimli apartment yöneticileri ile görüşmeye başladık. Bizden bazı evraklar istediler. Pasaportlarımızı, Amerika'ya girerken verdikleri vize süresini, eşimin iş sahibi olduğunu kanıtlayan evraklar gibi. Türkiye'den gerekli evrakları isteyip hazırlıklara başladık. Eve birkaç gün içinde taşınabileceğimizi söylemişlerdi. Daha sonra eşimin ve benim banka hesaplarımızın hareketlerini görmek istediler. Fakat bu detayın para birimlerinin USD olmasında oldukça ısrar ediyorlardı. Hesaplarımızda ki hareketler tabi ki Türk Lirası olaraktı. Bu durumu açıklayıp bulunan miktarları dolara çevirebileceklerini açıklamaya çalışsakta anlamamakta oldukça ısrar ettiler. Bizde bir şekilde bu belgeleri de hazırlayıp kendilerine teslim ettik. Bize haber vereceklerini ilettiler.

Birkaç gün sonra hala haber gelmeyince biz ziyaret etmeye karar verdik. Bize verdikleri cevap ise oldukça komikti. Evi kiralama süremiz üç buçuk ay olsa da banka hesaplarımızda toplam 1 senelik kira ücretinin bulunması gerekiyormuş. Bunu neden daha önce söylemediklerini sorduğumuzda ise net bir cevap alamadık ne yazık ki. Böylelikle bulduğumuz tek ev seçeneği de ortadan kalkmıştı.

Canımızı oldukça sıkmışlardı. Otelde oldukça sıkıldığımızdan kendi evimize çıkmayı bekliyorduk. Bizi hem oyalamışlardı hem de tekrar ev aramaya devam etmek zorunda kalmıştık.
Birkaç gün daha ev aradıktan sonra Mürvet Hanım bizi eskiden oturduğu yere götürdü. Oradaki görevli bayanla kısa bir sürede anlaştık ve 1+1 de olsa evimizi tuttuk.

Country Oaks Aparments'da artık bizim de bir evimiz vardı. Hem de Los Angeles'a sadece 30 km uzaklıktaydı. Malibu sadece 20 dakikalık bir mesafedeydi. Özellikle konum olarak çok şahaneydi.




 













Gelelim eşyaları nasıl bulduğumuza...

Cort firmasını öncelikli araştırdık. Fakat eşyaların kiralama süresi kısaldığı zaman fiyat da artıyormuş. Bunu da sonra öğrenmiş olduk. Her şey gibi eşya meselesini de kendimiz halletmeye karar verdik.

İstanbul'da olduğu gibi yine öncelikli kurtarıcımız tabi ki ikea oldu.
Burbank civarında olan ikea mağazasına giderek, evin içinde olmazsa olmaz eşyaları aldık. Tabak, çatal, bıçak, bardak, yastık, yorgan, tencere, tava, sandalye gibi en önemli eşyaları öncelikli topladık. Yaklaşık 150$ civarında bir paraya epey bir eşya almış olduk.
Mürvet Hanım'da bize air bed vermeyi teklif etmişti. Bizde seve seve kabul ettik. Çünkü yatak almaya kalksak neredeyse normal yatılacak bir yatak 700$ civarıydı. Sonrasında satmaya uğraşacaktık birde. O yüzden air bed çok mantıklı gelmişti. 3,5 ay sonunda toplam 4 adet patlak air bedlerimiz olsa da eğlenceli anılar bize kar kalmıştı. Yatak odası, mutfak ve banyonun temel ihtiyaçlarını karşılamıştık.
Bu arada bulunduğumuz bölgede aynı bizim 1 milyoncu mantığında 1 dolarcılar var. Çoğu şeyi 1 dolara alabiliyorsunuz. Ben mağazaya ilk girdiğimde birçok şeyin 1$ olduğuna inanamamıştım. Emin olabilirsiniz her şey ama her şey gerçekten 1$ :)


Evimizde ilk kahvaltımız
Mürvet Hanım bize bir adet masa, 2 tane sandalye ve bebeğimiz için Graco marka seyahat yatağı da vermişti. Bebek yatağı Mürvet Hanım'ın torununa aitmiş. Bu süre içinde onlara lazım olmayacağı için bize vermişti. Bu eşyaların ne kadar işe yaradığını anlatmam.


Deniz Kaan'ın ilk yatağı

 Eşya bulmak için bir diğer alternatif ise tabi ki craiglist. Bu site aynı gittigidiyor.com mantığı ile çalışıyor aslında. Ama ağırlıklı olarak ev eşyası satılıyor diyebilirim. İlk zamanlar air sofa kullandık. Sonrasında bu site üzerinden eşim 80$ gibi bir paraya koltuk takımı aldı. Birde elektrik süpürgesi bulmuştuk. O da yaklaşık 30$'dı. Amerika'da çoğunlukla elektrik süpürge modeli böyle. Bizdekiler gibi varsa da ben görmedim. Bu makinanın oldukça ağır olduğunu söyleyebilirim. Hamilelik ve sonrasında neredeyse ben hiç evi süpürmedim. İşime gelmedi değil tabi ki :)



E-bay ve Amazon da bir şeyler satın almak için size alternatif olabilir.
Craiglist'den aldığınız eşyaları bir yerden bir yere taşımak için nakliye şirketlerinden araba kiralayabiliyorsunuz. Biz o konuda şanslıydık. Annemin eşinin bir arkadaşı da bize yakın oturuyordu. Arabası da eşya taşımaya müsaitti. Eşya taşımak için o arabayı kullanmıştık. İsterseniz nakliye firmalarından eşyaları taşıtmak için adam da kiralayabiliyorsunuz. Ama saat başına para alıyorlar bilginiz olsun.

Air bed maceramız ise anlat anlat bitmez. Siz siz olun eğer mümkünse önce uygun bir yatak arayın. Sonra bizim gibi yatak yamar durursunuz. Çünkü bir air bed ortalama 20 -25 gün dayanıyor diyebilirim. Ne kadar sıkıntılı da olsa çok eğlenmiştik. Şimdi Amerika ile ilgili güldüğümüz anılardan bir tanesi.

Evde olan eşyalar kaldığımız süre boyunca oldukça işimizi gördü. Zaten eve akşamdan akşama uğradığımız için bir şeylerin eksikliğini hissetmedik pek. İnsan anlıyor ki az eşya ile de hayat gayet sürdürülebilir.




14 Mayıs 2014 Çarşamba

4- Bebeğimiz Geliyor !

Her günümüz heyecanla geçiyordu. Bugün gelecek, yarın gelecek derken 10 Şubat olmuştu. Fakat bizim oğlandan ses seda yoktu. Ne suyum gelmişti ne de nişan denilen şey. Artık yürümek, uyumak kimi zaman nefes almak bile çok zorlaşmıştı. Bir an önce bebeğimize kavuşmayı bekliyorduk.

Bu sırada annem, eşi ve 3 yaşındaki kız kardeşimde yanımıza gelmişlerdi. Yaklaşık 1 ay yanımızda kalacaklardı. Doğum öncesinde 2 hafta boyunca birlikte vakit geçirmiştik. Annemin yanımda olduğu için ne kadar şanslı olduğumu doğum sonrasında anlayacaktım.
Doktorumuzun dediği gibi 12 şubat saat 00.00'da hastaneye giriş yaptık. Öncelikle prosedür gereği hasta kayıt formunu doldurduk. Bizi odamıza yönlendirdiler.

Öncelikle hemşire birçok soru sordu. Ailede olan hastalıklar, kullandığım ilaçlar, geçirdiğim operasyon olup olmadığı gibi.
Hatta daha önce intihara teşebbüs edip etmediğim bile sorular arasındaydı.

Bu soruların ardından öncelikle rahim ağzı kontrolü yapıldı. Ardından vajinanın açılması için şişmemiş bir balona benzeyen bir şeyi vajinaya yerleştirdiler. Sonrasında da serumla oksitosin vermeye başladılar. Hemşire ilk olarak 2-3 saat ayağa kalkmamı söyledi. Sonrasında ayağa kalkabileceğimi söyledi. Bir yandan da bebeğin kalp atışlarını dinlemeye başladılar.

Ek bir bilgi olarak, size verdikleri her serum ve ilaçta isminizi, soy isminizi ve doğum tarihinizi söylemenizi bekliyorlar. Böylelikle kendinizde olmadığınız zamanlarda size sormadan herhangi bir uygulama yapamıyorlar. Her yapılan işlemde odanızda bulunan bilgisayardan dosyanıza işleniyor.

Tahmini doğum saatini ise ilk olarak öğlen 14:00 -15:00 arası olarak verdiler. Uzun bekleyiş başlamıştı. Herhangi bir ağrı hissetmiyordum. Sadece idrar torbamda bir baskı hissediyordum. Annem o gece benimle birlikteydi. Eşim ise eve dönmüştü. 

Sabah saat 10:00 sularında suyum geldi. Hemşire yaptığı kontrolde doğumun normale döndüğünü ve suyun gelmesinin iyi bir durum olduğunu söyledi. Yani doğum süreci normale dönmüştü. Saat 12:00 civarında ise gerçek doğum sancıları olmaya başladı. İlk etapta dayanabilecek acılardı fakat saatler ilerledikçe ağrılar 10 üzerinden 8 vurmaya başladı. her 10 - 15 dakikada yaklaşık 1 dakika süren güçlü sancılar geliyordu.

Daha fazla bu acıya dayanamayacağımı anlayınca epidural zaten yaptıracaktım, bu yüzden hemen yapmalarını istedim. Hemen bir anestezi uzmanı geldi. Kuyruk sokumunun biraz üstüne sonda takıldı. Tabi takılırken hiçbir şekilde kıpırdamamak gerekiyordu. Ağrılarım oldukça arttığı için takılana kadar oldukça zorlandığımı belirtmem gerekir. Canım da oldukça acımıştı. Neyse ki acısı çabuk geçen bir işlemdi.
Epidural verildikten yaklaşık 10- 15 dakika sonra ağrılarım sona erdi. 

Bu sırada hemşire vajinamı kontrol etti ve açılmanın 3-4 cm olduğunu söyledi. Daha beklememiz gerekiyordu.

Saat 17:00'a kadar herhangi bir ağrı hissetmedim. Hatta doğumun oldukça kolay olacağını düşünmeye bile başlamıştım. Fakat ağrılar tekrar başladı. Hem de çok şiddetli bir şekilde. Epiduralin etkisi geçiyordu. Yaklaşık 1 saat sonra anesteziciden bir doz daha yapmasını istedik. Dayanılacak gibi değildi. Gerçekten regl ağrısının 30 katı bir ağrıymış. Sanki kızgın demir bir sopayı belinize batırıyorlardı.

Anestezi uzmanı bir dozun yarısını kullandı fakat hiçbir etkisi olmadı. 1 saat sonra ağrı geçmeyince tekrar çağırdık ve tam bir doz yaptı. Sancılarım biraz hafifler gibi oldu fakat kısa bir süre sonra sancılar tekrar etkisini göstermeye başladı. 
Bu sırada saat 20:00 olmuştu ve açılma 6 cm civarındaydı. Beklemeye devam ediyorduk. Sancılar beni oldukça yormuştu. Hastaneye geldiğimde hafif grip gibiydim. Burnum tıkalıydı ve boğazım ağrıyordu. Hastanede su bile içemediğim için sadece buz yememe izin vardı. Bu da iyice hastalanmama neden olmuştu.

Burnumdan nefes alamıyordum. Bu yüzden doğum için gerekli nefes egzersizlerini de doğru yapamıyordum.

Ben sancılarla baş etmeye çalışırken saat 00:00 olmuştu. Açılma 7-8 cm civarındaydı. Hastaneye geleli 24 saat olmuştu ve doğum hala başlamamıştı. Annem, ve eşim artık oldukça gerginlerdi. Bana hissettirmemeye çalışsalar da anlayabiliyordum. Merakla ne olacağını bekliyordum. 

Sancılarım artık dayanılmaz boyuttaydı. Epidural fayda etmiyordu. Acıdan beynim uyuşmuştu gerçekten. Rüyalar görmeye başlamıştım. Saat 02:00'de doktorum geldi. Daha fazla beklemenin bebek için riskli olacağını, açılmanın 9 cm olduğunu ve doğum için 1 cm daha açılma olması gerektiğini söyledi. Bu yüzden sezeryan olmam gerektiğini söyledi.

İşte o an gerçekten yıkılmıştım. O kadar acı çektikten sonra nasıl sezeryan olabilirdim. Sezeryan olmak istemiyordum. Doktor ısrarla böyle olması gerektiğini söyleyince yapacak bir şeyimiz kalmamıştı. Annem ise oldukça endişeliydi. Çünkü bebeğin yola girdiğini söylemişlerdi. Yola giren bir bebeği nasıl sezeryan ile alacaklardı ? Bu endişelerini tabi doğum sonrasında öğrenmiştim.



Hemşireler beni sancılar içinde ameliyat odasına gitmek için hazırladılar. Saat 03.00'da ameliyathanedeydik. Annem sezeryan sırasında yanımda duracaktı. Bu arada cep telefonu elinde hazır bekliyordu. Sağolsun doğum fotoğrafçılarını aratmayacak fotoğraflar çekmişti. 
Belimden aşağısını lokal anestezi ile uyuşturdular. Tüm ağrılarım bitmişti. Fakat çok fazla kendimde değildim. Uyuma isteğim oldukça fazlaydı. Bir yandan bebeğimi bir an önce sağlıkla kucağıma almak istiyordum. Böyle karışık duygular içerisindeyken oğlumun sesi duyuldu. Saat 03:19'da doğum gerçekleşti. Doktorların "Ooo Big Boy " seslerini duyuyordum. Fakat ne olduğunu anlayamıyordum tam olarak.



Annem yanıma gelerek 4 kilo 610 gram doğduğunu söylediğinde gelen seslere anlam verebildim. Bu yüzden o kadar saat beklemiştik. Bebeğim kilolu olduğundan normal doğum gerçekleşmemişti. Bebeğimi temizledikten sonra bir örtüye sararak yanıma getirdiler. O an yaşadığım duygu yoğunluğunu anneler bilir elbette. Tarifi mümkün olmayan bir his. Zırıl zırıl ağlayan bebek yanıma getirdiklerinde susmuştu ve gözlerimin içine bakıyordu. O an nasıl güzel bir bebek diye düşündüm. 

Sonrasında bebeğimizi yıkamak için hemşireler bebek odasına götürdüler. Tam bir tosuncuk dünyaya getirmiştim. Kilosuna inanamıyordum. Bu konuda doktorumuz da bizi yanıltmıştı. Benimde dikişlerimi tamamladıktan sonra saat 04:00 gibi odama aldılar.




 Hemşireler oldukça ilgiliydi. Bebeğimi odama getirdiklerinde hemen emzirmem için yardım ettiler. Saatlerdir aç olan bebeğim emmek konusunda sorun yaratmadı. Türkiye'de doğum yapan tanıdıklarımın doğum sonrasında hemşirelerin ilgisizliğinden yakındığını birçok kez duymuştum. Bu yüzden gerçekten şanslıydım. Çünkü kimi zaman ilgiden bunalacak kadar hemşire gidip gelmişti.



 Doğum sonrasında bizi başka bir odaya aldılar. Bu arada her saat başı hem bebeğimi hemde beni kontrol ediyorlardı. Hasta bakımı gerçekten süper bir hastaneydi. Bebeğimizin ayak bileğine bir de alarm takmışlardı. Bu sayede sizin bilginiz olmadan doğum katından bebeğinizin çıkarılması imkansızdı. Böyle bir durum olduğunda hastanedeki tüm alarmlar çalmaya başlıyor ve dış kapılar otomatik olarak kilitleniyordu. Güvenlik maksimum seviyedeydi.

Hastanede 5 gece 6 gün geçirdik. Oğlumun sarılık değerleri riskli olduğundan kontrol amaçlı fazladan kalmak durumundaydık. Neyse ki son gün kan değerleri normale döndü ve ışın tedavisi görmek zorunda kalmadı. 
Ben ise sezeryan sonrasında kendimi tabi ki çok iyi hissetmiyordum. Doğum sırasında sadece buz yediğim için boğazım .çok kötü olmuştu. Çok fazla öksürüyordum. Bu da dikişlerimin acımasına neden oluyordu. Karnıma yastık bastırarak öksürüyordum. Yüzümün, ayaklarımın şiş olması ayrıca moral bozmuyor değildi. Karnımda hala oldukça şişti. Karnım sanki 5 aylık hamileymişim gibiydi. Doktorlar bu şişliklerin 1-2 hafta içinde geçeceğini söylemişlerdi.

Doğumdan 2 gün sonra artık ayağa kalkıp yürümem gerektiğini söylediler. Eşim ile birlikte ilk zaman zor da olsa ufak adımlar ile hastane içerisinde yürüyüş yaptık.
 Bunun dışında duş almama müsaade etmişlerdi. Bandajlarımı çıkarmadan duş aldım. Bu beni çok rahatlatmıştı.

Bu sırada Mürvet Hanım'da ziyaretimize geldi. Bizi çok mutlu ettiler. Artık aile gibi olmuştuk. Bize çok yardımları dokunmuştu.




Sonunda17 Şubat tarihinde hastaneden çıkışımızı yaptık. Hastaneden çıkış yapmadan önce yine bir takım işlemler yapılıyor. Öncelikle bir hemşire gelip sizi psikolojik açıdan test ediyor. Bazı sorular soruyor. Bunun yanı sıra evde neler yapmanız gerektiğini anlatıyorlar. İmzalamanız gereken birkaç evraktan sonra birde ufak bir hediyeleri oluyor. Süt saklama çantası. Oldukça hoş ve ihtiyaç olabilecek nazik bir hediye. Birde hastanenin adının yazdığı bir body hediye ediyorlar.

Hastaneden çıkarken de elinizi kolunuzu sallayarak çıkamıyorsunuz. Bunun bile prosedürü var. 2 tane genç çocuk tekerlekli sandalye ve valiz taşıma standıyla odanıza geliyorlar. Anne bebeğini kucağına alarak tekerlekli sandalyeye oturuyor. Valizlerinizi taşıma standına alıyorlar. Çıkış kapısına kadar böyle gidiyorsunuz. Çıkış kapısında tekerlekli sandalyeden iniyor ve bebeğinizi car seat'e koyuyorsunuz. 





Bebeğimizle ilk günlerimiz, vatandaşlık işlemleri ve sezeryan yaptığım için ekstra ücretlendirmeleri sonraki yazılarımda paylaşacağım.



3- Doktor Randevusu ve Hastane İşlemleri

18 Aralık sabahı saat 05:00'da uyandık. Malum jet lag!

5 saat uyumamıza rağmen kendimizi dinlenmiş hissediyorduk. Hemen kısa bir kahvaltının ardından üç buçuk ay için kiraladığımız arabamızı teslim almaya gittik. Ardından otelimize dönüp Mürvet Hanımı beklemeye başladık. Mürvet Hanım ile birlikte randevuya gidecektik.
Çok tatlı bir hanım ile tanıştık. Kendisi 60 yaşındaydı fakat daha da genç gözüküyordu. Amerika'da uzun yıllardır yaşadığından, üç çocuğu olduğundan bahsettik. Kısa bir sohbetin ardından randevumuzun olduğu hastaneye doğru yola çıktık. Yaklaşık 20 dk sonra Los Robles Hastanesindeydik.
Muayene ofisleri hastanenin dışında ayrı bir binadaydı. Adı Arroyo Oaks Mediccal Associates olarak geçiyordu. Kendinizi burada muayene olmaya gelmiş gibi hissetmeniz olanaksızdı. Çok ferah ve iç açıcı bir atmosferi vardı.




Randevumuzun olduğunu belirttikten sonra bir form doldurmamızı istediler. Bu formda kendiniz ve aileniz ile ilgili birçok sağlık sorusu bulunmaktaydı. Ailenizde kanser var mı? Daha önce geçirdiğiniz hastalıklar nelerdir? Günde kaç bardak kahve içiyorsunuz ? gibi sorular mevcuttu. Yaklaşık 3 sayfalık formu doldurduktan sonra beklemeye başladık. Hemşire gelip adımı okudu ve bizi muayene odasına aldı. Muayene odaları oldukça sade döşenmişti. Hep o filmlerde gördüğümüz odalar gibiydi gerçekten.

Doktorumuz da bizden kısa bir süre sonra odaya geldi. Muayene odasında Mürvet Hanım ve eşimde vardı. Doktorumuzun adı Dr. Roland De La Pena. Kendisi aslen İspanyol. Bizi oldukça iyi karşıladı. Daha önceki testlerimizi ve ultrason görüntülerimizi inceledi. Öncelikle idrar testi istedi. Ardından kan aldılar ve kan değerlerime bakıldı. Tansiyonum ölçüldü. Eşimle aramızda kan uyuşmazlığımız vardı. Normalde Türkiye'de ki doktorum doğumdan sonra bir iğne olmam gerektiğini belirtmişti. Fakat burada hamilelik sırasında kan uyuşmazlığı iğnesini yaptırmak gerekiyormuş. Hemen iğneyi hazırladılar ve kalçadan yaptılar. Sonra birde grip aşısı olmam gerektiğini söylediler. Bu aşı içinde ertesi gün çağırdılar.

Kafamızda çok büyük bir soru işareti olan doktor kısmı ise büyük oranda çözülmüştü. Doktorumuz içimize sinmişti. Her konuda aydınlatmıştı.Doktoruma normal doğum istediğimizi söylemiştik. Zaten Amerika'da sezeryan gerçekten son çare olarak bakılıyordu. Bu konuda da içim oldukça rahattı. Her şey normal giderse arzu ettiğim gibi normal doğum yapabilecektim.

Doktorumuza hastane işlemlerini de sorduk. Bu konuyu hastanenin Register bölümü ile görüşmemiz gerektiğini söyledi. Daha sonra hastaneye geçtik ve normal doğum olduğunda ne kadar ödememiz gerektiğini öğrendik.
Hastanenin hazırladığı paket dahilinde bize sunulan ücretlendirme şöyleydi;



Bu ücrete ek olarak;
Anestezi : 1.000 USD
Epidural : 444 USD
Doktor: 1.400 USD

Bu ücretlerin haricinde doğuma kadar yapılacak olan her muayane 90 USD olarak ücretlendirilecekti.
Ücretler bu haliyle bize de makul geldi. Hatta bu duruma Mürvet Hanım bile çok şaşırdı. Normalde cash hastalara oldukça yüksek ücretler çıkardıklarını söyledi. Hastane bu paketi kendi bünyesinde özel olarak hazırlamış ve cash hastalarına bu paketi öneriyorlardı.

Bizde bu ücretlere göre normal doğum gerçekleştireceğimiz için toplamda ödeyeceğimiz miktar yaklaşık olarak 4.200 USD olacaktı. Hastane ücretini 2 taksit ile ödeyecektik. Doktor ücretini hemen ödemiştik zaten. Geriye kalan anestezi ve epidural ücretini ise doğum sonrasında ödeyecektik. Hastane ödeme konusunda oldukça esnek davranabiliyor. Sadece sormanız yeterli oluyor.

Hastane ile anlaşarak doğumu beklemeye başladık. 

Doğuma kadar her hafta doktor muayenesine geldik. Her kontrolde idrar tahlili yaptılar. Ultrason ile muayene yapılmadı. Doktor bebeğin durumunun iyi olduğunu ve beklenen zamanda gelmezse 2 gün sonra hastaneye yatış yapmamı söyledi. 
Yani eğer bebeğimiz beklenilen tarih 10 Şubat'da gelmezse 12 Şubat itibariyle suni sancı ile doğumu başlatabileceğini söyledi. Bebeğimizin kilosununda elle yaptığı muayene de  yaklaşık 3 - 3,5 olduğunu belirtti. Bizde heyecanla doğumu beklemeye başladık.




24 Nisan 2014 Perşembe

2- Uçak Yolculuğu ve Pasaport Kontrolü

Uçak yolculuğumuz ne yazık ki bir aksilikle başlamıştı. Uçağımızın aslında kalkması gereken pist kapatıldığı için başka bir piste yönlendirildik. Bu pisti kullanmak içinde uçağın yük boşaltması gerekiyordu. Toplam 3 saat boyunca uçağın içinde bekletildik. Yolculuk 17 saat olmuştu bile. Hava yolu şirketine epey söylendik fakat beklemekten başka çare yoktu.

Uçağın kalkması ile birlikte heyecanlı bekleyiş başlamıştı.
Yolculuk benim için çok iyi geçmedi tabi ki. Doktorumun tavsiyelerine uyarak bol su içtim ve her saat başı yaklaşık 10 dk yürüdüm. Yolculuk boyunca bacaklarım çok fazla ağırmıştı. Ne kadar hareket etmeye çalışsam da, özellikle son 2-3 saat oldukça zor geçti. Uçağın oldukça dolu olması da boş olan koltuklara yayılma hayalimizi suya düşürmüştü.

17 saatlik yolculuğun ardından sonunda havaalanına varmıştık. Uçaktan indikten sonra pasaport kontrolüne kadar epey bir yürüdük.Bu sırada yürüyerek geçtiğimiz her noktada polis vardı. Yani sıkı kontroller uçaktan indikten hemen sonra başlıyordu.
 Sonunda pasaport kontrol noktasına ulaştık. Kısa bir sıranı n ardından sıra bize gelmişti. Pasaport kontrol noktasında görevli polis memuru daha ben bankoya yaklaşırken karnımdan hamile olduğumu anladı. Hemen hamile olup olmadığımı sordu. Korktuğumuz başımıza gelmişti. Her ne kadar montum ve çantamla karnımı saklamaya çalışsam da başarılı olamamıştım. Polis memuru hemen sorular sormaya başladı. Neden geldiniz ? Hamilesin nasıl seyahat ediyorsun ? Vizeni hamileyken mi aldın ? Ne zaman döneceksiniz ? Neden hamileyken uçuyorsunuz ? Nerede kalacaksınız ? gibi birçok soruya maruz kaldık. Bütün sorulara sakinlikle cevap vermeye çalıştık.
Öncelikle 30 haftalık hamile olduğumu gösteren ingilizce doktor raporumu kendisine gösterdik. Ardından otel rezervasyonumuzun çıktısını ve dönüş biletimizi gösterdik. Neyse ki dönüş biletimizi geldiğimiz tarihten 1 ay sonrasına almıştık. İyi ki böyle yapmışız. Gerçekten çok işimize yaradı. Sonra biletimizin dönüş tarihini değiştirmiştik.
Polis memuru sadece doğum için gelip gelmediğimizi sormadı. Bunu zaten soramazdı. Fakat bu cevabı almak için birçok soru sormuştu. Sorduğu sorulardan biri de neden sadece 1 haftalık otel rezervasyonumuzun olduğuydu. Buna cevap olarak ise birçok şehri gezeceğimizi söyledik. Bu yüzden booking.com'u kullanacağımızı belirttik. Verdiğimiz tüm cevaplar memuru tatmin etmemişti. Burada önemli olan asla oraya doğum yapmak için geldiğinizi belli edecek bir cevap vermemeniz. Direkt olarak sorsalar bile kabul etmemeniz gerekiyor.
 Fotoğraflarımızı çekip, parmak izlerimizi aldıktan sonra pasaportlarımızı bize vermedi. Orada bekleyen başka bir polis memuruna verdi. Memuru takip etmemizi söyledi. Bizde söylediği gibi memuru takip ettik. Memur bizi bekleme odasına götürdü. Pasaportlarımızı da bir bankoya teslim etti ve beklememizi söyledi. Oradaki başka bir memur pasaportlarımızla odadan çıktı.
Bekleme odasında toplam 1 saat boyunca bekledik. Odada bizimle birlikte bekleyen insanların konuşmalarından anladığımız kadarıyla çoğunun adı Muhammed'di. Neredeyse hepsi arap kökenliydi. Bizimle aynı uçaktan inip bekleyen 2 Türk kadın ve 2 çocuk vardı. Memurlar onlardan da kimin yanına geldilerse o kişinin çalışma iznini görmek istediklerini söylüyorlardı.
Bütün korktuğumuz şeyler başımıza gelmişti. Öyle endişeli bir şekilde sadece bekliyorduk. Bizi geri göndereceklerini düşünmeye başlamıştık artık. O kadar yolu nasıl tekrar geri döneceğimi düşünmeye başlamıştım bile. Sonra polis memuru pasaportlarımızı getirdi. Gidebileceğimizi söyledi. Bekleme odasından çıktık ve pasaportlara baktık. 6 ay geçerli kalış vizesinin mührünü gördükten sonra derin bir oh çektik. Hemen valizlerimizi alıp dışarı attık kendimizi.




Artık Los Angeles'daydık. Aksilikler olsa da sonunda gelebildik. O an bizden mutlusu yoktu gerçekten.
Aralık ayında İstanbul'dan buraya geldikten sonra hava sıcaklığı muhteşem gelmişti. Kış mevsimini hiç sevmiyorduk çünkü.
Hemen transfer için anlaştığımız firmaya ulaştık. Uçağın gecikmesi ve bizim fazladan 1 saat daha içeride bekletilmemizden dolayı araç epey beklemişti. Hemen araca binip otelimize doğru yola çıktık. Otele vardığımızda yola çıkalı neredeyse 24 saat olacaktı. Yorgunluk ve stres üst üste gelince iki kat fazla yorulmuştuk. Ertesi gün doktor randevumuz vardı. Hem de Mürvet Hanım ile tanışacaktık. Daha da heyecanlı günler başlamıştı.




23 Nisan 2014 Çarşamba

1- Karar Aşaması ve Ön Hazırlıklar

Merhaba;

Amerika'da doğum yapmak üzerine birçok blog okudum, çok araştırma yaptım. Bazı bilgiler gerçekten çok işe yaradı, bazıları ise beni gerçekten cesaretlendirdi. Madem bu maceraya bende atıldım yaşadıklarımı da paylaşma gereği hissettim.

Bebeğimizin olacağı haberini Mayıs 2013'de aldık. Amerika'da doğum kararını ise uzun araştırmalar sonrasında Ekim ayında aldık. Ekim ayına kadar da bu işi artık ticarete dökmüş, neredeyse tüm firmalardan hizmet ve fiyat bilgisi aldık. Oldukça dolgun fiyatları ve verdikleri hizmetleri değerlendirdikten sonra bu işi kendi başımıza halletmeye karar verdik. Biz zaten çift olarak başkaları tarafından yönlendirilmeyi sevmediğimizden, bu kararı aldığımızda hiç panik olmamıştım. Zaten daha önce çıktığımız tatillerde de herşeyi kendimiz planlamıştık. Eşime ve kendime bu konuda da oldukça güveniyordum. Sonuçta dil biliyorduk ve en önemlisi de buydu bence.Hemde maliyet açısından daha uygun olacağını düşündük.

Bize teklif veren firmaların varlığını kesinlikle gereksiz bulmuyorum. Fakat o firmaların dil bilmeyen, daha önce yurt dışına çıkmamış, internet ile haşır neşir olmayı sevmeyen insanlar için oldukça uygun olduğu düşüncesindeyim. Geri kalan insanlar için sadece biraz cesaret lazım sadece.
Doğum için eyalet seçimi en zor olan kısmıydı diyebilirim. Bizim lisemizde birçok eyalet vardı. Çünkü bunun kararını verirken çocuğunuzun ileride yüksek ihtimalle o eyalet de okuyacağını da göz önünde bulundurmamız gerekiyordu.

California seçimini yapmamızda en büyük etken eşimin en yakın arkadaşının, iş arkadaşının tanıdığı bir bayanın burada oturmasıydı. Bize yardımcı olabileceğini söylemişlerdi. Uzun zamandır orada yaşayan birinin olması biz tabi ki sevindirdi. Sonuçta dil bilsek de önerilere açıktık. Mürvet Hanımı önce aramaya karar verdik. Tam olarak nerede oturduğunu öğrendik. Oraya gittiğimizde ona yakın bir otel de kalacaktık.
Saolsun bize çok sıcak davrandı. Karşı komşusunun bir çocuk doktoru olduğunu söyleyip bizi daha da sevindirdi. Böylelikle bize doktor ve hastane önerebilecekti. Bu bilgileri edinip bize e-mail atacağını belirterek telefonu kapattık. Mürvet Hanım'dan gelecek bilgiye göre bizde oraya gittiğimizde doktor ve hastane ile görüşecektik. California seçimimizde tabi ki hava sıcaklığı da çok büyük bir etkendi. Bebeğimiz doğduktan sonra bunun önemini daha çok anladık.
Bu sırada artık tüm hazırlıklarımızı yapmıştık. Az bir zamanımız kalmıştı.
Tek sorunumuz benim artık belli olan karnımla pasaport kontrolünden nasıl geçeceğimdi. Bu durumla ilgili birçok yazı okuduğumuzdan oldukça endişeliydik. 14 saat uçup kapıdan geri dönmekte vardı.
Biz bu planlarla boğuşurken Mürvet Hanım'dan beklediğimiz e-mail geldi. Kadın doktoru, çocuk doktoru ve hastane önermişti. İlk iş olarak doktorumuzdan randevu aldık. Randevu alırken Türkiye'den geleceğimizi, hamileliğin kaçıncı ayında olduğumuzu belirttik. Bunu söylüyorum çünkü edindiğimiz bilgilere göre bazı doktorlar hamileliğin belli bir süresinden sonra hasta kabul etmeyebiliyorlarmış. Biz öyle bir problem yaşamadık neyse ki. Önceden randevu almak önemli bu yüzden.
Doktor randevu işini tamamladıktan sonra geriye hastane ve çocuk doktoru kalıyordu. Bunları da ancak oraya gittiğimizde halledebilecektik.
Mürvet Hanım Los Angeles'a yaklaşık 30 mil uzaklıkta Thousand Oaks'da yaşıyordu. Bizde otel rezervasyonumuzu bu çevrede yaptık. Sonrasında o çevrede ev bakacaktık. Havaalanından bizi otelimize götürmesi için transfer ayarladık.

İstanbul'da ki doktorumda en son kontrollerimizi yaptırdık. Uçağa binememe herhangi bir sıkıntı olmayacağını söyledi. Sadece her saat başı yürümem gerektiğini ve varis çorabı giymemin iyi olacağını belirtti. Aynı zamanda uçabilir raporumu yazdı.
Yanımıza, daha önceden yapılan bütün testlerimizi, ultrason görüntülerimizi ve raporlarımızı aldık. Bebeğimizin ilk zaman için ihtiyacı olacak kıyafetleri hazırladık. Kendi valizlerimizi hazırladık. Artık gitmeye hazırdık. Uzun bir yolculuk ve ardından stresli dakikalar bizi bekliyordu.






Devam edecek...